Yayınlanma tarihi: 10/11/2020 10:30

LÜTFEN TİKLAYIN: https://www.akdenizmanset.com.tr/ozcoban-cozum-kazanilmis-haklarimizi-gasp-etmek-degil/176000/

“Çözüm, kazanılmış haklarımızı gasp etmek değil”

Türkiye Haber-İş Sendikası Genel Sekreteri Hüseyin Özçoban, TBMM Genel Kuruluna sevk edilen torba yasa taslağında yer alan maddelerin işçi sınıfının kazanılmış haklarının gasp edilmesine yönelik maddeler içerdiğini söyledi. Özçoban, "Kazanılmış haklarımızdan asla vazgeçmeyeceğiz. Bu teklif geri çekilmelidir" dedi 

İşim mi sağlığım mı ikilemi 

Torba yasanın geri çekilmesi gerektiğini ifade eden Hüseyin Özçoban, “Kamuoyuna ‘İstihdam Paketi’ olarak sunulan ve uzun bir süredir sözü edilen ‘İşsizlik Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’, işçi sınıfının kazanılmış haklarının gasp edilmesine yönelik maddeler içermektedir” dedi.  Dünyayı saran Covid-19 salgınının da işçilerin sağlığını, işini ve gelirini tehdit etmeye devam ettiğini hatırlatan Özçoban, “Milyonlarca işçi salgının etkisini hissettirdiği günden bugüne kadar halen ‘işim mi, sağlığım mı’ ikilemi içerisinde yaşamaktadır. Konfederasyonumuz Türk-İş yıllardan beri, esnekleşme, güvensizleştirme ve kuralsızlaştırmaya karşı verdiği mücadeleyi aynı kararlılık ve azimle sürdürmektedir. Her ne şekilde olursa olsun kazanılmış haklarımızdan ve kıdem tazminatımızdan asla vazgeçmeyeceğiz. Kıdem tazminatı ve sosyal güvenlik hakları olmak üzere Anayasa ve yasalarla güvence altına alınmış haklarımıza zarar vereceğini düşündüğümüz bu teklif geri çekilmelidir” diye konuştu. 

*İstihdam paketiyle ilgili olarak neler söyleyeceksiniz? 

** Kamuoyuna ‘İstihdam Paketi’ olarak sunulan ve uzun bir süredir sözü edilen ‘İşsizlik Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’, işçi sınıfının kazanılmış haklarının gasp edilmesine yönelik maddeler içermektedir. Kanun teklifinin gerekçesine göre, tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüs (Covid-19) salgınının istihdam üzerindeki olumsuz etkilerinin azaltılması, salgın nedeniyle işçi ve işverenler üzerinde oluşan yükün sosyal devlet ilkesi gereğince paylaşılması, giderilmesi ve normalleşme sürecinde hareketlenecek ekonomik aktivitenin istihdamla desteklenmesi, istihdamda devamlılığın sağlanabilmesi amacıyla destek tedbirleri düzenlenmesidir. Ancak kanun teklifi, işçiyi değil işvereni korumakta, salgını fırsat bilerek, ondan yararlanarak, işçi haklarını budamaktadır. Bu paket ile işverenler için envai çeşit ve bol bol teşvik/destekler getirilirken, işçiler için ayrımcılık ve yeni hak kayıpları getirilmektedir. İşçi haklarını sınırlandırmanın adı koruma olarak yansıtılmaktadır. Oysaki gerekçesinde sosyal devlet ilkesine dayanan bir kanun teklifinden beklenen işçinin sağlığını, işini ve gelirini koruyacak önlemleri içermesidir. 

 

*Torba Yasaya bakış açınız nedir sendika olarak? 

** Torba Yasa geri çekilmelidir. Covid-19 salgını işçilerin sağlığını, işini ve dolayısıyla gelirini tehdit etmeye devam etmektedir. Milyonlarca işçi salgının etkisini hissettirdiği günden bugüne kadar halen ‘işim mi, sağlığım mı’ ikilemi içerisinde yaşamaktadır.  

* Peki, işçiye hiç destek yok mu? 

** Sermayeye teşvik var, işçiye maalesef destek yok. Teklifin onlarca maddesi ile sermaye için yeni ‘istihdam teşvikleri ve destekleri’ getiriliyor. Ayrıca kurumlar vergisinin 5 puan indirilmesine olanak sağlayan düzenleme de pakette yer alıyor. Teklifte İşsizlik Sigortası Fonu’ndan işverenlere sağlanan desteklerin artırılması hedefleniyor. Böylece paketin önemli bir bölümünün sermayeye dönük koruma ve kollama tedbirleri olduğunu söylemek mümkün. Teklifin gerekçesinde salgının yarattığı yükün sosyal devlet ilkesi gereğince paylaşılmasından söz edilirken teklifin içeriğinde işçileri koruyucu bir düzenleme yok. Örneğin; işçiler için gelir vergisi indirimi yok. Salgından etkilenenlere dönük nakit transferi yok. Dahası sigortasız işçi çalıştırmış olanlar ödüllendiriliyor. Kısacası yükün paylaşıldığı iddiası gerçek değil. Teklif sermaye için teşvik ve destek öngörüyor, çalışanlar için değil. Bakın, 2017-2020 arasında işverenlere bütçeden 5 puan işveren sigorta prim desteği olarak 114,2 milyar TL kaynak aktarıldı. Yine 2017-2020 arasında İşsizlik Sigortası Fonu’ndan işverenlere 43 milyar TL doğrudan destek ve teşvik verildi. Toplam olarak 2017-2020 döneminde sadece doğrudan istihdam teşvikleri için sermayeye en az 134 milyar TL kaynak aktarıldı. Sonuç ne mi? 2017 yılında 28,2 milyon olan istihdam, 2020 Temmuz ayı itibariyle 27,2 milyona geriledi. Sözün özü işverenlere yapılan teşvikler istihdam yaratmıyor. Böylece 134 milyar TL sermaye teşviki yeni istihdam yaratmadığı gibi aksine istihdam azalmış oldu.              

* Kayıt dışı işçi çalıştıran işverenle ilgili görüşleriniz neler olacak? 

** Kayıt dışı işçi çalıştıran işveren mevcut yasalarımıza göre suç işlemektedir. Ancak meclisteki bu kanun teklifi, sigortalılığın zorunlu olduğuna ilişkin temel sosyal güvenlik ilkesini ortadan kaldırmaktadır. Kayıt dışı çalışmayı cezalandırması gerekirken, işverenin suçunu kabul etmesi karşılığında affetmekte, üstüne üstlük prim teşviki ile ödüllendirmektedir. Kayıt dışı çalışmaya zorlanarak sosyal güvenlik hakkından yoksun bırakılan işçiler ise kayıt dışı çalıştırıldıkları döneme ilişkin haklarından feragate zorlanarak kayıt içine alınmalarının bedelini kayıt dışı çalıştıkları dönemin sigorta başlangıcı olarak kabul edilmesinden, prim gün sayılarının eksik yatırılmasından doğan hak kayıplarını sineye çekmek zorunda bırakılmaktadır. Kısacası kayıt dışı çalıştırmaya af ve ödül vardır. Salgının istihdam üzerindeki olumsuz etkisini gidereceği varsayılan tedbirler işçi haklarını ve iş şartlarını daha da geriletme temelinde uygulanmak istenmektedir. Biz çalışanların istihdama yaklaşımı, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından tanımlanan “insana yakışır iş” kapsamındadır. Yatırıma, üretime ve katma değer artışına dayanmayan istihdam artışı sadece kağıt üzerinde kalmaktadır. Yeni işleri sağlayacak yatırımlar yerine mevcut işlerin paylaşılması ekonomide üretim artışı getirmeyecektir. İşverenleri teşvik ederek istihdam artışı sağlanamadığı ortaya çıkmıştır.  

* Kanun teklifi ile ne yapılmak istenmektedir? 

** Kanun teklifi ile yapılmak istenen düzenlemede; 4857 sayılı yasanın belirli süreli iş sözleşmesi yapılması için aradığı koşullar bulunmaksızın 25 yaşın altındaki çalışanlarla 50 yaşın üstündeki çalışanlar açısından belirli süreli iş sözleşmesi yapılmasını uygulama imkanı getirilmeye çalışılmaktadır. Böylece milyonlarca işçinin kıdem ve ihbar tazminatı alma, işe iade davası açma ve iş güvencesi hakkı ortadan kaldırılmaktadır. Tam zamanlı olarak çalışan işçiler işveren tarafından kısmi çalışmaya zorlanabilmekte, işçinin istismarına açık kapı bırakılmaktadır. Bu kanun teklifine göre, hizmet akdiyle çalışmaya başlayan (Yani işçi olarak) bir kişi 25 yaşın altında ve ay içerisinde çalıştığı saatler toplamı 10 günden az ise, bu işçinin işvereni yaşlılık aylığı primi ödemek zorunda değildir.  Bu işçi ayda birden fazla işverenin yanında 10’ar günün altında ama toplamda 30 gün de çalışsa her bir işveren için 10 gün koşulu ayrı ayrı aranacağı için 10 günü doldurmayan her bir işveren yine yaşlılık aylığı primi yatırma yükümlülüğünden kurtulmuş olacaktır. İşe girdiği tarihten önceki son bir yıl içerisinde prim ödeme gün sayısı 120 günden fazla olanlar ile 25 yaşını dolduran sigortalılar hakkında ise bu hükümler uygulanmayacaktır. Örneğin 25 yaşın altında bir iş yeri çalışanı birden fazla işverenin yanında her biri ayda 10 günün altında çalıştığında 25 yaşını doldurana kadar çalıştığı süreler emeklilik hakkı için dikkate alınmayacaktır. 

* İşçilerin emeklilik haklarına nasıl yansıyacaktır bu yasa? 

** Emeklilik hakkını sınırlandıran bir çalışan grubu yaratılmaktadır. Teklifin yasalaşmasıyla ay içerisinde 10 günden az çalışan 25 yaş altındakilerin yüzde 2 iş kazası ve meslek hastalıkları primi ile yüzde 7,5'i işveren, yüzde 5'i sigortalıya ait olmak üzere yüzde 12,5 oranındaki genel sağlık sigortası priminin işverence ödeneceğine işaret edilerek. Bu durumdaki gençler için işverence ihtiyarlık primi ödenmeyecek. İlk defa 16 yaşında sigortalı olan bir işçi 25 yaşına kadar 9 yıl boyunca uzun dönemli sigorta kollarının primi ödenmeden çalıştırılabilecek. Güvencesiz ve emeklilik hakkı ötelenmiş bir çalışma ilişkisi yaşayacaktır 

Yaşa bağlı olarak hiç kimse temel bir haktan yoksun bırakılamaz. Sosyal güvenlik hakkı tüm çalışanların temel, evrensel ve anayasal hakkıdır. Bu durumdaki işçilerin işe iade davası açma hakkı olmadığı gibi ihbar tazminatı hakkı olmadığı için de pratikte iş arama izni hakkı da bulunmamaktadır. Bu düzenleme hayata geçerse örgütlenme önündeki engellere bir yenisi daha eklenmiş olacak. Sendikalar sırf bu düzenleme nedeniyle üye kaybına uğrayabileceklerdir. 25 yaş altı ve 50 yaş üstü işçilerin sendika üyeliği ve toplu iş sözleşmesinden yararlanma hakları bu düzenlemeden olumsuz etkilenebilecektir. Bize ‘istihdam artacak’ diye masallar anlatmaya kalkıyorlar, oysa tüm işçiler şunu bilir; Belirli süreli sözleşme demek geçici işçilik demektir. Belirli süreli çalışan işçinin iş güvencesi olmaz, kıdem tazminatı olmaz, ihbar tazminatı olmaz, emekli olması zorlaşır. 

 

* Kıdem tazminatı ve emeklilik hakkı tehdit adlında mı olacak? 

** Evet, torba yasa adı verilen düzenleme en çok emeklilikte yaşa takılanlar (EYT) olarak bilinen işçileri etkileyecektir. Çalışma yılı ve pirim gün sayısını doldurup yaş koşulu nedeniyle bekleyen işçiler genellikle 50 yaş üzeri işçilerden oluşuyor. Bu teklif yasalaşırsa emeklilikte yaşa takılanlar belirli süreli sözleşmeyle çalışmaya zorlanacak ve daha güvencesiz koşullarda çalışmış olacaklar, kıdem ve ihbar tazminatı olmayacak. 25 yaş altı ve 50 yaş üstündekilere ‘istihdam kolaylığı sağlayacağı’ iddia edilen düzenleme, aslında belirli süreli iş sözleşmelerinin yaygınlaşmasına, kıdem ve ihbar tazminatı gibi işçilerin en temel istihdam güvencelerinin ve de çalışma barışının ortadan kalkmasına, sendikal yaşamın altüst olmasına neden olacaktır. Böyle bir düzenlemeye karşı çıkmazsak, hem kendimize hem de çocuklarımıza çok büyük kötülük yapmış oluruz. İşverenlerin isteklerinin bizim aleyhimize olduğunu hepimiz biliyoruz. Bunu yaşayarak öğrendik. Bu gidişe dur dememiz gerekiyor. Konfederasyonumuz Türk-İş yıllardan beri esnekleşme, güvensizleştirme ve kuralsızlaştırmaya karşı verdiği mücadeleyi aynı kararlılık ve azimle sürdürmektedir. Salgın koşulları fırsata dönüştürülmek istenmektedir. Çalışma hayatını işçiler aleyhine dönüştürmek için çabalayanlara yanıtımız çok açıktır; Yapamayacaksınız, yaptırmayacağız! Hükümetin uygulaması gereken öncelikli politika kayıt dışı çalışmayı önlemektir. Ülke ekonomisi ve işçiler, kayıt dışı çalışmadan dolayı ağır bedeller ödemektedir. Kayıt dışılığa dayanan emek sömürüsü ortadan kaldırılmalıdır. Kayıt dışı istihdamla ülke büyük bir gelir kaybına uğramaktadır. Salgın koşullarında işsizlikle mücadele böyle olmaz, istihdamı artıracağız deyip işçiler güvencesizliğe, sendikasızlığa mahkûm edilemez. İşçiler zorla ücretsiz izne çıkarılarak, günlük 39 TL ile yaşamak zorunda bırakılamaz. Sosyal diyaloğun içini boşaltarak iş barışı sağlanamaz. İşçiye ölümü gösterip sıtmaya razı olmaları beklenerek işsizlikle mücadele edilmez. TBMM’deki söz konusu düzenleme, ‘işçiye ölümü gösterip sıtmaya razı etme’ düzenlemesidir. 

* Kanun teklifi kime yaramıştır? 

** Kanun teklifinde işçinin korunması sözde kalmıştır. Teklifte işçinin temel hakları sınırlandırılarak işveren korunmuştur. Kanun teklifi bütün olarak incelendiğinde 43 maddelik kanun teklifinin pek çok maddesiyle işveren odaklı olduğu, işveren odaklı kurgulanan düzenlemelerin işçiler yönünden olumlu sonuçlar doğurmadığının, işverenlere vergi ve prim teşvikleri artırılırken işçilerin kıdem tazminatlarının ve emeklilik haklarının adım adım kaldırılmasını içeren maddedeler getirilmiş olduğu görülmektedir. Kaldı ki işveren lehine yapılan tüm bu düzenlemeler için İşsizlik Sigortası Fonu kaynak olarak kullanılmaktadır. Fonun kurulduğu günden bu yana fondan işverene verilen destek işçiye verilen desteğin çok üzerindedir. Hatta bu destek son yıllarda bariz bir şekilde işveren lehine kullanılmıştır. İşsizlik Sigortası Fonu işvereni teşvik fonuna dönüştürülmüştür. Fonun oluşturulma amacı işvereni desteklemek değildir. İşsiz kalan işçiye bu süreç içinde hayatını idame ettirecek imkan sağlanmasıdır.  Teklif edilen düzenleme ile işverenlerin yıllardır talep ettikleri düzenleme hayata geçirilmiş olacaktır. Yapılmak istenen düzenleme istihdam artışına yönelik olarak gösterilmek istenmektedir. İş Kanunu'nda yapılacak ufak bir değişiklik ile tüm çalışanların neredeyse yüzde 25'lik bir bölümü başta kıdem tazminatı hakkı olmak üzere İş Kanunu'nun koruyucu hükümlerinden mahrum edilmektedir. Biz işçilerin sadece kıdem tazminatı hakkından değil iş güvencesi hakkımızdan da mahrum edileceğimiz çok açıktır. 

 

* Türk- İş’in tavrı ne olacaktır bu konuda? 

** Konfederasyonumuz Türk-İş’in ısrarlı taleplerine rağmen fondan yararlanma koşulları işçi lehine düzenlenmemiştir. Biz işçiler ekonomik hayatın kurucu unsurlarıyız. Sosyal dengeler bakımından bizlerin zayıflatılması ve yoksul bırakılması çalışma barışını olumsuz etkileyecektir. İşvereni yaşatmak adına bizler kazanılmış haklarımızdan asla vazgeçmeyeceğiz. Kıdem tazminatımızı ve emeklilik hakkımızı torbaya atıp çalmak isteyenler, aynı torbadan işverenlere bol bol destek ve teşvik dağıtıyor. İşsizlik Sigortası Fonu kaynakları yağmalanmak isteniyor. Pandemi koşullarında yaşam ve geçim savaşı veren biz işçileriz. İşsiz ve aşsız kalan biz işçileriz Ücretsiz izin adı altında açlığa mahkum edilen yine biz işçileriz. Bize ait İşsizlik Sigortası Fonundan bol keseden destek alanlar ise patronlar. Kıdem tazminatı ve sosyal güvenlik hakları olmak üzere Anayasa ve yasalarla güvence altına alınmış haklarımıza zarar vereceğini düşündüğümüz bu teklif geri çekilmelidir. TBMM gündeminden geri çekilmesi bütün çalışanların ortak arzusudur. TBMM’deki bütün siyasi partileri bu konuda sağduyulu davranmaya ve işçilerin sesine ve arzusuna kulak vermeye çağırıyoruz. Biz ülkemizi seviyoruz, ülkemiz için çalışmak, üretmek ve insanca yaşamak istiyoruz. Ekmeğimizle, bugünümüzle, geleceğimizle oynamayın, oynatmayız. Her ne şekilde olursa olsun kazanılmış haklarımızdan ve kıdem tazminatımızdan asla vazgeçmeyeceğiz. 

RÖPORTAJ: Esra ALTUNKES